Romatoid Artrit

Romatoid Artrit

Romatoid artrit  (RA) en sık görülen iltihabi-otoimmün eklem hastalığıdır. Kronik süregelen  bir hastalık olan RA de zaman zaman ataklar halinde alevlenmeler olmaktadır. Bu hastalıkta, etkilenen eklemlerde ağrı, şişlik, sıcaklık artışı  olmakta ve sonuçta gelişen kemik-kıkırdak hasarı ile eklemlerde fonksiyon kaybı ortaya çıkmaktadır.

ROMATOİD ARTRİTİN SEBEBİ NEDİR?

RA’da  ana neden bağışıklık sisteminin çalışma dengesinin bozulması ve vücudun kendi dokularını yabancı olarak algılayıp sağlıklı hücre ve dokulara karşı aşırı reaksiyon vermesidir. İmmün sistemin kendi dokularına karşı aşırı reaksiyon vermesinin neticesinde eklemlerde iltihap hücreleri toplanmakta  ve bu iltihabi hücrelerden dokulara zarar verecek maddeler salgılanmaktadır.

Biyofonksiyonel Tıp bakış açısıyla bu hastalık nasıl oluşuyor ?

Klasik oluşum mekanizmalarının dışında aslında bu hastalığın  temelinde kişilerin maruz kaldığı yoğun stres dönemleri ( aşırı üzüntü, kaygı, korku, geçmiş veya gelecekle ilgili bilinçdışı sorunlar, beyni adeta kemiren düşünce sarmalı vs..),vücuda yoğun toksin girişi veya vucuttan yeterince toksin atılamaması, iklimsel değişimler (aşırı nem, rüzgar, sıcaklık veya kuruluk vs..), elektromanyetik etkileşimler (mikrodalga ,cep telefonları, avm kültürü, led lamba vs..), immün sistemi sürekli yoran vucuttaki bozucu alan varlığı ( amalgam dolgu, sezaryen skarı,kulak burun boğaz ile ilgili enfeksiyonlar,bilinç dışını meşgul eden duygusal bozucular vb..)  gibi patojen faktörlerin etkisi ile vejetatif sinir sistemininde olumsuz etkilenmesi ile vücutta enerjisel ve hücresel seviyede hasarlanmalar  ortaya çıkmaktadır..Kronik devam edegelen iç-dış patojen maruziyeti sonrasında karaciğer-bağırsak gibi organlarında etkilenmesi ile enflamatuar yük  yani bağdoku yükünde artış olur.Bu önüne geçilemeyen kontrolsüz yük artışı giderek immün sistemin daha fazla uyarılmasına neden olmakta, sürekli aşırı  uyarılgan hale gelen immün sistem yaramaz bir çocuk misali adeta önüne gelen her şeye savaş açmakta ve reaksiyon vermekte.Önü alınamayan bu kısır döngünün neticesinde tüm sistemler etkinebilirken özellikle eklem ve kıkırdak tahribatı sonucu Romatoid Artrit ortaya çıkmaktadır.

Biyofonksiyonel Tıp Kliniğimize başvuran nerdeyse tüm kronik otoimmün hastalarda ana nedenlerden biriside bozulmuş bağırsak  geçirgenliğidir.Son yıllarda adından sıkça bahsedilen ikinci beyin bağırsakların sağlıklı çalışıyor olması normal geçirgenliğe sahip olması ,normalde vücuda toksin girişinin önünde bir engel – bariyer oluşturmaktadır.Yıllar içerisinde yapılan beslenme hataları, suyu az içiyor olmak, aşırı strese maruz kalmak, sigara-alkol vb alışkanlıklar, gıdaların genetiğinin bozulması, yoğun ilaç kullanımı,vucuda uygulanan bazı tedavilerin bindirdiği yükler, aşırı toksin girişi, gibi bir çok nedenle bağırsak duvar yapısı bozulup ve bariyer ortadan kalkınca geçirgenliği bozulmuş bu yapıdan vücut içine girmemesi gereken bir çok toksin ve allerjen içeri girmektedir.İnsan fizyolojisine ters olan bu toksin ve alerjenler içeri girdikten sonra nötralize edilip vucuda zarar vermeme adına Karaciğere gönderilir.Geçirgenliği bozulan bağırsaklardan sürekli yoğun bir şekilde toksin girişi devam ettiğinden yoğun mesai yapan karaciğerde bir taraftan büyüme ve yağlanma sürecine girer.Karaciğerinde kapasitesinin aşıldığı yoğun toksin girişi ile kan dolaşımına verilen alerjen ve toksinler vücutta bazı bölgelerde birikerek (eklem,snovia,kıkırdak,bacaklar,ekstremite,sırt,saçlı deri,tırnak dibi,,,) buralarda yine immün reaksiyon ile histamin vb mediatörler salınarak bölgesel kızarıklık-şişlik-ağrı ortaya çıkıyor.Bu reaksiyonların genel adı enflamasyondur.(Kronik İltihap- Kronik Enflamasyon) Meydana gelen bu kronik enflamasyonun eklem kıkırdak ve snoviada olması romatoid artritin oluşumunu tetiklemektedir.

Romatoid artritli hastalarda yine iklim değişim ve maruziyetlerinin hastalığın oluşumunda etkili olduğunu belirtmiştik.Rüzgar-Nem-Sıcak-Soğuk gibi dış patojen faktörlere belirli bir süre maruz kalınması vucudun bazı bölgelerinin yoğun etkilenimi gibi farklılıkların olmasının yanında; rüzgar maruziyetinin vucudun daha çok üst yarısını etkilediği,nem maruziyetinde ise daha çok vücudun alt yarısının etkilendiğini yaygın ağrıların vucudun daha çok etkilenen bölümüne göre ortaya çıktığını görmekteyiz.Yoğun soğuk maruziyetinde ise ileri yaşlarda kol bacaklarda dolaşımsal sorunlar,alt sırt bölgesi ve böbreklerin etkilendiği bir romatizma karşımıza çıkmaktadır.

ROMATOİD ARTRİT HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLMEKTEDİR?

RA, beyaz ırkta sık görülen romatizmal hastalıklardan biridir. Kadınlarda erkeklere oranla 3 kat daha sık görülür. Görülme sıklığı 20-50 yaşları arasında en fazla olmakla beraber her yaşta görülebilmektedir. Ülkemizdeki erişkin nüfusta, her 1000 kişinin 5’inde RA olduğu tahmin edilmektedir. Ailesinde RA olanlarda daha sık görülür. RA’lı pek çok hastada HLA-DR4 isimli bir genetik belirleyicinin var olduğu gösterilmiştir.

ROMATOİD ARTRİTTE HASTALARIN ŞİKAYETLERİ NELERDİR?

Genellikle yavaş yavaş ortaya çıkan ve haftalar, aylar hatta yıllar içerisinde özellikle el ve el bileği gibi küçük eklemlerde ortaya çıkan şişlik, kızarıklık, ağrı (artrit bulguları) gibi bulgular olmaktadır. Özellikle sabahları  veya uzun süreli hareketsizlikten sonra eklemlerdeki tutukluk (katılık/sertlik), 30 dk ya da daha fazla sürer.  Eklem tutulumu simetriktir yani çift taraflıdır. Hastalığın  erken döneminde yorgunluk, kas ağrısı, hafif ateş ve kilo kaybı görülebilir. Hastalık ilerledikçe küçük eklemlerin dışında  %20-50 oranında diz, dirsek, omuz ve kalça eklemi gibi büyük eklemler de hastalıktan etkilenebilir.

El bileğindeki eklemlerde olan şişliğe bağlı median sinir basısına bağlı elde uyuşukluk olabilir. (Karpal Tünel Sendromu) Uzun süren rahatsızlıklarda tedaviye iyi yanıt yoksa eklemlerde şekil bozuklukları meydana gelir. Diz arkasında mevcut bulunan boşlukta eklem sıvısı ile dolu olan ve Baker kisti diye adlandırılan kist oluşabilir.

 

ROMATOİD ARTRİTTE EKLEMLER DIŞINDA BAŞKA ORGANLAR ETKİLENİRMİ?

Deri: Deri bulguları olarak romatoid nodüller, Raynaud fenomeni, (uzuvlarda oluşan bir kan dolaşım rahatsızlığıdır. Özellikle soğuğa karşı uzuvların hipotermi direnci düşüktür. Yani soğukluk el ve ayak parmaklarının renginin değişmesine neden olur) piyoderma gangrenozum (ciltte, çoğunlukla bacaklarda büyük, ağrılı yaralar (ülserler) gelişmesine neden olan nadir bir durumdur) gibi deri bulguları gözlenir. Bunların içinde en sık gözleneni romatoid nodüllerdir.                      

Akciğer: Hastaların yaklaşık %50’sinde hastalığın herhangi bir evresinde Akciğer tutulumu görülmektedir. Romatoid artritte solunum sistemi tutulumu hastalığın en sık rastlanan eklem dışı bulgularından biridir. Romatoid artrit hastalığında görülen akciğer komplikasyonları plörezi (biri akciğerin dış yüzünü diğeri ise göğüs duvarının iç yüzünü saran 2 akciğer zarı arasında kalan potansiyel boşlukta sıvı birikmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalık türü), intertisyel pulmoner fibrozis ( ilerleyici ve geri dönüşümsüz bir akciğer hastalığı olarak tanımlanıyor. Akciğerlerde bulunan hava keseciklerinin (alveol) çevresindeki dokular kalınlaşır ve kana oksijen geçişi zorlaşır), akciğer dokusunuda nodüller, havayolları tutulumu, pulmoner arterit (akciğer damarı iltihabı) gibi değişik klinik tablolar olarak görülebilir.

Göz: Romatolojik hastalıklarda göz tutulumu oldukça sıktır.Genellikle üveit, episklerit, sklerit gibi gözün çeşitli bölümlerinin inflamasyon sürecine bağlı sorunlar gözlenir.        

Sinirler: En sık görülen nörolojik bulgu, periferik sinir tutulumu bulgularıdır. İltihaba bağlı değişik sinirlere bası oluşur. En sık, median sinir basısına bağlı, karpal tünel sendromu görülür. Benzer şekilde tarsal tünel sendromu görülebilir. Merkezi sinir sistemi tutulumuna bağlı nörolojik bulgular gözlenebilmektedir.

Kalp:   RA hastalarında erken yaşta aterosklerotik kalp hastalığı gelişimine bağlı erken yaşta kalp krizi ve felç gibi bulgular ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca perikardit denilen kalbi saran zarın iltihabı da görülebilmektedir.

Damarlar: Vaskülit denilen damar duvarı iltihabına yol açabilir. Romatoid artritli hastalarda vaskülit bulguları, genellikle uzun süreli ve ağır seyirli, seropozitif olan hastalarda görülür. Vaskülit, sadece eklem yüzeyinde bulunan damarlar ile sınırlı olmayıp, vücuttaki pek çok doku ve organda bulunan damarlarda da görülebilmektedir. Klinik belirtiler çok farklılık gösterir, hastaların çoğunda damar duvarı iltihabı asemptomatiktir, yani herhangi bir belirti göstermez. Belirti gösterenlere ait en sık bulgular ise el, ayak parmak uçlarında morarma, gangren, doku kaybı, derin yara ya da ülser şeklinde olan cilt değişiklikleridir.

ROMATOİD ARTRİT TANISI NASIL KONUR?

Hastanın detaylı geçmiş hikayesinin (anamnezi) alınarak hekimlik tecrübesi zemininde teşhis konulabilir.Tesbit edilecek bulgular ışığında  RA tanısı  için çeşitli laboratuvar tetkikleri ve eklem filmleri gerekebilir.ESH,SEDİM ve RF gibi testlerin yüksekliği tanıda yardımcı olacaktır.Tüm kronik hastalıklarda bakılan bir çok parametreyede bakılır.Unutmamamız gereken RA’lı her hastada romatizma testleri yüksek çıkmayabilir. Romatizma testlerinin tek başına yüksek olması da RA tanısı koydurmaz. Her zaman klinik bulgularla beraber hekimin değerlendirilmesi anlamlı sonuç verecektir.Hastayı bir bütün olarak değerlendirmek çok önemlidir.

ROMATOİD ARTRİTİN BİZCESİ

Tüm kronik hastalıkların bir oluşum süreci mevcuttur. Oluşum sürecinde iç etkenlere baktığımızda olayın hem hücresel yönünün hem de dolaşımsal yönünün olduğunu biliyoruz. Tabi ki bunların dışında yaşanan stresler, sinir sistemi ve bilinçaltının da rolü büyük ancak bu yazıda bahsetmek istediğim dolaşımsal yönü. Her yazı dizisinde özellikle farklı bir yöne dikkat çekmek istiyorum. Aslında pek çok yazımızda bu süreçlerden genel olarak bahsettik ancak işin temeli bu noktalar olduğundan tekrar tekrar vurgulamakta fayda görmekteyiz.

Dolaşım odaklı süreçte arter (atar damar-oksijeni hücrelere taşıyan damarlar),  ven (toplar damar-hücrelerden karbondioksit-CO2 ve diğer ürünleri toplayıcı damar) ve lenfatik sistemin (vücudun savunma ve atık sistemi ile alakalı olan dolaşım ağı) düzenli ve dengeli çalışması gerekmektedir. Bu arter ve venlerin uçlarındaki en ince dalları arteriol ve venüller, besin alışverişinin yapıldığı son kısımlardır. Arter yani atardamarlardan  gelen oksijenden ve besin maddelerinden zengin kan venüllere geçmeden önce doku aralığına getirilir. Oradan atık maddeler ve karbondioksit venüllere yani toplar damar sistemine verilir. Lenfatik sistem ise doku aralığına verilen metabolik atıkları zararsız hale getirir, ortamın pH’sını yani asit baz derecesini dengeler ve toplar damara verilmeye hazır hale getirir. Venüllere zarar verecek kadar asidik olan atıklar ise lenfatik sistem aracılığıyla uzaklaştırılır, zararsız hale getirilir. Buradan anlayacağımız şey damarsal ve hücresel anlamda beslenme bağ dokusunda gerçekleşir. O zaman dolaşımsal anlamda sırasıyla düzgün çalışması gereken sistemlere bakacak olursak:

 Atardamarlar: (Arter)

  • En önemli noktalardan biri hatta en temeli soluduğumuz havadaki oksijen miktarı yeterli olmalıdır. Akciğerlerimize oksijeni yeterince alabilme konusunda çok fazla iş düşmektedir.

  • Hücrelere yeterince oksijen ve besin maddesi taşınması için kalp damar sağlığı çok önemli bir noktadır. Sonuçta kanın hücrelere taşınabilmesi için kalbimizin kanımızı pompalayabilmesi ve damarlarımızın da sağlıklı olması gerekir.

  • Ardından kanın akışkanlığının iyi olması gerekmektedir. Bunun için günlük su tüketiminizin yeterli olması çok önemlidir.

  • Kırmızı kan hücrelerinin ana yapısını oluşturan hemoglobin proteini ile onun yapısında çok önemli element olan demir miktarı yeterli olmalıdır ki yeterli oksijeni kendisine bağlayıp bir taşıyıcı gibi hücrelere iletebilsin.

Toplardamarlar: (Ven)

  • Toplar damarlar oksijenden fakir, hücresel metabolik atıklar ile karbondioksitten zengin kirli kanı bağ dokudan alıp uzaklaştırmalıdırlar. Bunun içinde venöz sistem sağlıklı olmalıdır.
  • Venöz sistem yetersizlikleri günümüzde oldukça sık görülmektedir. Venöz sistem kanın iletimi için küçük kapakçıklara sahiptir. Yaşa, günlük duruş pozisyonuna (yerçekimi) bağlı olarak yapısı daha çabuk bozulur. Masa başında çok oturan ya da ayakta çok dikilerek çalışan kişilerde bu bozulma daha çok görülür. Özellikle alt ekstremitelerde (bacaklar ve ayaklarda) çekim zayıflığına bağlı olarak şişlikler, varis görülebilmektedir.

 

 Lenfatik Sistem:

  • Maalesef çoğunlukla göz ardı edilen lenfatik sistem aslında sağlığımızın kilit noktalarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.Savunma sisteminde çok önemli bir yerİ olan lenf sisteminin aynı zamanda vücutta atık toplama ve onları zararsız hale getirme görevide çok önemlidir.
  • Zamanla lenfatik sistem de, özellikle günümüzün yanlış yaşam koşulları ve vücuttaki sistemlerdeki genel bozukluklar sebebiyle bağ dokudaki aşırı toksin yüklenmesinin neticesinde  fazla yük oluşmaktadır. Diğer sistemlerin de düzgün çalışmamasından etkilenen lenfatik sistem,  atıkları ve toksinleri yeterince detoksifiye edemediği için bağ dokudaki toksin yükü inanılmaz ölçüde artmaktadır.
  • Artan toksinler bağışıklık sistemi hücrelerini yorar. Bağışıklık sistemi hücrelerinde aşırı yorulma ve bağ dokudaki aşırı yüklenmeler sonucu, romatizmal, otoimmun ve alerjik hastalıkların pimi çekilir ve her hastada zayıf halka misali farklı bir organ veya dokuda hasara veya  hastalığa neden olur.

Biyofonksiyonel Tıp Kliniği olarak tedavi sürecinizde uyguladığımız tedavi yöntemleriyle dolaşımsal süreç ile beraber sinirsel, hücresel süreçleri de düzene sokarak hastalığı ve semptomları daha temelden çözmeyi hedeflemekte ve başarmaktayız. Dolaşımın düzenlenmesi,  vücudunuzdaki bağ dokuda artan toksinlerin uzaklaştırılması,  arter, ven ve lenfatik sistemin daha iyi çalışmasını hedeflemekteyiz.

ROMATOİD ARTRİT TEDAVİSİ

RA tedavisinde hedefler:

  • Ağrıyı azaltmak
  • İltihabı azaltmak
  • Eklem hasarını yavaşlatmak veya durdurmak
  • Sağlıklı olma hissi ve fonksiyonları iyileştirmek olmalıdır.

Klasik tedavi yaklaşımlarında tüm bunları sağlamak  adına çeşitli ilaçlar, (NSAİD, İVİG, Metilprednizolon, Metotreksat, Sülfalazin,Siklosporin..)  kullanılmaktadır. Non Steroid Anti İnflamatuar İlaçlar, Steroidler, İmmun Sistem üzerine etkili antiromatizmal ilaçlar. Ancak bu ilaçların bir çoğu oldukça güçlü ve direkt olarak bağışıklık sistemini baskılamak üzerine etki eden ilaçlardır. İlaç alınmadığı durumda hastalığın seyri hızla kötüleştiğinden, şikayetler arttığından ilaçları kullanmak zorunda olan hastalar; bir de bu ilaçların yan etkileriyle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. İlaç alınmama durumu da imkansız olan bu hastalık grupları hastaları çaresiz bir kısır döngünün içerisine hapsetmiş bulunmaktadır.

Biyofonksiyonel Tıp bakışı ile tedavi nasıl olmalıdır ?

Vücudumuzda yaklaşık 100 trilyon hücre olduğunu, vücudun temel yapı taşı olan hücrelerin yapısı ve hücreler arası iletişim bozulduğunda hastalıklara giden yolun aralandığını biliyoruz.O zaman işe buradan başlamak önem arz etmektedir.

Öncelikle hücrelerin mevcut durum tesbitleri yapılmalı.(Kliniğimizde Non-Lineer Sistem ile tüm vücut taraması yapılmaktadır) Mevcut eksiklikler tesbit edilip giderilmelidir.( oksijen,ferritin,vit b12,vit d,folat,mineraller,iç huzur vb..) Bu şekilde hücrelerin çalışması ve iletişimi fabrika ayarlarına döndürülmelidir.

Yine hücre-doku ve sistemleri zamanla bozan allerjen ve toksinlerin vücuda girişinin azaltılması sağlanmalıdır.(bozulmuş bağırsak geçirgenliğinin düzeltilmesi, bağırsak florasının düzenlenmesi,karaciğer yağlanması ve toksin yükünün azaltılması…)

Yine yıllar içerisinde birikmiş mevcut toksinlerin vücuttan uzaklaştırılması tedavide önemli basamaklardandır.  

Vücuda genel bir bakış çerçevesinde sistemler desteklenmeli ve güçlendirilmelidir.Vücudun içinde bulunan iyileştirici güç harekete geçirilmelidir.Onarım mekanizmalarının önündeki engeller ve blokajlar kaldırılarak onarım hızlandırılmalıdır.

Hücrelerin sağlıklı çalışması ve hücreler arası iletişimin düzenli olması , Hücrelerin çekirdeğinde bulunan DNA dan düzgün bilgi akışı neticesinde ilgili proteinlerin sentezine bağlıdır.Mevcut kronik hastalıklardan tamamen kurtulmak için DNA üzerinden gerçekleşen bilgi akışının düzenlenerek,bozulan genetik alt yapının yenilenmesi sağlanmalıdır.

Günümüzde modern tıp ilminin özeti, hastalıkların mevcut genetik miras zemininde yıllar içerisinde maruz kalınan çevresel faktörlerin olaya dahil olması ile ortaya çıktığıdır.Mevcut genetik mirasın üzerine mevcut çevresel etkenlerin kontrolü sağlanarak içinde bulunulan kısır döngüden kurtulmak mümkündür.Yaşam şekli,Beslenme düzeni,Ruh ve bilinç altı düzeni,Duygusal düzen, Beyin omurilik kimyası ve hormonal sistem düzeni,Metabolik balans vitamin mineral element düzeni,detoksifikasyon düzeni gibi bir çok yönden vücut desteklenmelidir.Yine vucutta bozucu etki gösteren hipoksi (oksijen azlığı), asidoz (vücut asit yük artışı), perfüzyon azlığı (kanlanma azlığı) ,azalmış detox mekanizmaları vücuutan ekarte edilmelidir.

Vücutta sıvıların (kan,lenf,eklem sıvısı,tükrük,gözyaşı…..) akışının değişiminin ve dönüşümünün düzenlenmesi açısından ilgili organ sistemlerin tedaviye dahil edilmeside önemlidir.

Vücutta homeostazın (vücut iç dengesi) en önemli göstergelerinden biriside vücut iç sıcaklığıdır. Romatizmal hastalarda görülen el ayak üşümesi-soğukluğu bir sonuç olup, diğer taraftan kronik enflamasyona (iltihap) bağlı artan vücut iç yangısı (sıcaklığı) önemli bir işaret olup bu iç sıcaklık azaltılmalı ve vücuttan uzaklaştırılmalıdır.

Yine kronik hastalarda gördüğümüz yapım-yıkım hormonal denge bozukluğu düzeltilmelidir.HPA (hipotalamo-hipofizer-adrenal) aksı düzenlenerek yıkım tarafına kaymış hormonal durumun yapım tarafına kaydırılıp, stres azaltılaraktan  vücudun sakinliğe geçmesi sağlanmalıdır.Ruh – Enerji –Fizik dengesi sağlanarak vücudun fabrika ayarlarına döndürülmesi önemlidir.

Yukarıda detaylı olarak anlatmaya çalıştığımız biyofonksiyonel bakış açısıyla tedavi süreci ile aslında  tedavisi yok denilen  tüm romatizmal, otoimmün ve kronik hastalıkların bilinenin aksine tedavisini mümkün kılmaktadır.

Vücudumuzu tanımamız, vücüdumuzun sınırlarını bilmemiz, içimizdeki iyileştirici gücün farkındalığına varmamız, iyileşmeye olan inancımızı pekiştirmemiz ve iyileşmek için adım atmamız gerekmektedir.

ROMATOİD ARTRİTİ OLAN HASTALARIMIZA TAVSİYELERİMİZ

RA’i olan hastaların klinik tablolarındaki seyir son derece farklı olmaktadır. Kimisinde çok ağır bir tablo olurken, kimisinde oldukça hafif bir klinik gözlemlenebilir. Bunun sebebi tahmin edilebileceği gibi genetik  faktörler yanında maruz kalınan ve değişkenlik gösteren çevresel etmenlerdir.

  1. Beslenmenin düzenlenmesi burada en önemli basamaklardan birisi olacaktır.
  2. Bağışıklık sistemini olumlu yönde etkileyen spor yapma da oldukça güzel bir seçim olacaktır. Ancak vücudu yoracak ağır sporlardan ziyade yüzme ve germe sporları çok daha faydalı olacaktır.
  3. Stresten olabildiğince uzak durmaya çalışmak, bağışıklık sistemini olumlu yönde etkileyecektir. Spor, yürüyüş, bilinçaltı terapileri veya kişiye özel uygulamalar bu konuda da çok etkili bir tercihtir.
  4. Vücudunuzdaki sorunun ana temeli olan kronik inflamasyon ve toksin yükünün ortadan kaldırılması yönünde uygulanacak doğal tedavi yöntemleri ile yaşam kalitenizi artırabilir, ilaç mahkumiyetinize ve ilaçların sebep olduğu yan tesirlere maruz kalmadan, çaresi yok gibi görünen bu durumdan kurtularak kendinize yepyeni bir şans verebilir ve sağlığa giden yolda bir adım atabilirsiniz. Vücudunuz aslında tüm iyileşme mekanizmaları ile donatılmış durumdadır.Bunun bilmek ve bu yönde inanarak adım atmak sağlığa ulaşmak için çok önemlidir. Bizim amacımız o iyileşme gücünü ortaya çıkarmaktır.Sizde yepyeni bir hayat tarzı ile adım atarak, yeni bir güne başlayabilir ve bu yeni gün doğumuyla sağlığa pencerenizi açabilirsiniz.

Unutmayalım!  Hastalıklarınızın üstesinden gelmeniz ve sağlığa adım atmanız hususunda yalnız değilsiniz, sağlığa giden yol içinizdeki iyileştirici güçte saklı.

Bu farkındalığa varıp, inanıp, adım atın, sağlıcakla kalın.