Özellikle son yüz yılda Tıp alanında çok ileri seviyede gelişmeler olmasına karşılık, ne yazık ki kronik hastalıkların tedavisinde o derece başarı sağlanamadığını görmekteyiz. Yine son elli yılda kronik hastalıkların daha sık görülmeye başladığını ve bu gidişin çığ gibi büyüdüğünü bilmekteyiz. Modern şehir yaşamının getirdiği olumsuzluklar ve insan hayatında sürekli olumsuz yönde gelişen yaşam biçiminin, bu hastalıkların neredeyse patlama seviyesine gelmesinde büyük etken olduğu da aşikar.
Son yıllarda kronik hastalıkların giderek artması, insanların günlük hayatlarını ve konforlarını bozmaya başlaması ve ne yazık ki klasik tıp yaklaşımının bu süreçte tedavi de yetersiz kalması başta tıp doktorları olmak üzere tüm toplumu farklı arayışlara ve yeni tedavi şekillerine yönlendirmiştir.
Günümüzde Tıp alanında ileri seviyede olan birçok Ülkede, -Fonksiyonel Tıp-İntegratif Tıp-Holistik Tıp-Bütüncül tıp-Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp, isimleri altında yeni tıp ekolleri geliştiğini görmekteyiz.Kronik hastalıkları bütüncül ve sorgulayıcı bir bakış açısıyla irdeleyen Biyofonksiyonel Tıp yaklaşımı aslında Modern Tıp ile birlikte Bütüncül Tıbbın ortak senteziyle İnsan sağlığına daha geniş bir açıdan bakmamızı mümkün kılmaktadır.
Biyofonksiyonel Tıp yaklaşımı açısından, modern Tıp eğitiminin tüm bilgi ve sistemsel bağlantılarının kurularak hastalara ve hastalıklara çok yönlü bakılarak, bütüncül Tıp ışığında farklı ve geniş bir bakış açısı yakalamak önceliktir.
Birçok Kronik hastalığın temelinde vücudun dengesini bozan biyolojik, fizyolojik, psikolojik, genetik, hormonal ve ruhsal sebeplerin olabileceğini unutmamalıyız. iyofonksiyonel Tıp bakışıyla kronik hastalıklar erken dönemde saptanabilir, ilerlemesi durdurulabilir ve nihayet önlenebilir.
Biyofonksiyonel Tıp bakış açısıyla tedavide, hastalığın sonucu olarak ortaya çıkan semptomların ortadan kaldırılmasının yanında, aslında altta yatan nedenlerin tesbit edilerek ,hastalığın ilgili olduğu organdan ziyade hangi sistemle ilişkisi olduğunu tesbit ederek ona yönelik bir tedavi protokolü uygulanması daha kabul görmektedir.Günümüzde aslında hastaların çaresizmiş ve kronik hastalıkların geçerli bir tedavisi yokmuş gibi algılandığı bu durumlarda biyofonksiyonel yaklaşımla başarılı sonuçlar alınması hem hastaların hemde hekimlerin ilgilerini yoğun bir şekilde bu alana çevirmiştir.
Hastalığa değil hastaya yönelinen bu sistemde kişinin tüm sistemleri bütüncül olarak ele alınır ve kişinin ruhsal-bedensel ve sosyal çevresi de gözetilerek , hastalığa değil özelinde hastaya odaklanılır.Vücudun uyumlu çalışmasını bozan faktörler araştırlır, sorunların kökenine inilmeye çalışılarak uzun vadede sağlık ve iyilik hali hedeflenir.Burada şifanın asıl kaynağı unutulmaksızın, kişinin hastalığının farkındalığına varması, tedaviye ve hekime inanması , güvenmesi önem arz etmektedir.Bu süreçte hastanın vücüt sağlığı ile ilgili eğitildiğide düşünüldüğünde hasta ile hekim arasında güvene dayalı ve hastanın bu süreçte aktif olacağı bir tedavi biçimi tercih edilmelidir.
Günümüzdeki modern Tıp eğitimi , insan vücuduna bütüncül bakmaksızın, farklı uzmanlık alanlarına ayırarak, lokal sonuç odaklı bir yaklaşımı benimsemektedir.Oysa insan vücüdu tüm sistem-organ-doku-hücre seviyesinde uyum ve mükemmel bir denge içinde çalışan bir sistemdir.Hiç bir organ tek başına çalışmadığı gibi diğer organlardan da bağımsız değildir.Herhangi bir organda meydana gelen
bozulma diğer organlarıda etkilemektedir.Hastalarımızın bize başvuru şikayetlerine bakıldığında organsal veya sistemsel olarak bazen biribirinden bağımsız gibi gözüksede aslında tanı ve tedavi noktasında hiçbir zaman biribirinden bağımsız olamayacağı unutulmaksızın bu yönde bütüncül yaklaşım önem arz etmektedir.İnsan vücüdunu farklı uzmanlık alanlarına ayırarak bu şekilde sonucu ortadan kaldırmaya yönelik semptomatik tedavi yaklaşımı aslında çoğu zaman kronik hastalıkların kökenine vakıf olamadan hastalıkların giderek ilerlemesine ve hastaların bir çok komplikasyonla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.
Yine kendi içerisinde mükemmel bir uyum ve ahenk içinde çalışan insan vucudunun yaşadığı ortam ve dış çevre ile ilgili olan ilişkileride sağlık açısından önem arz etmektedir.İnsanı sürekli beş duyu organı ile dış çevreden aldığı uyaranlar, beslenme alışkanlıkları, uyku kalitesi, bağırsak florası ve sağlığı, iş-ev-okul-aile içi stres ,yaşanılan çevre, sosyal ilişkiler gibi bir çok neden otonom sinir sistemi üzerinden tüm sistemleri etkisi altına almaktadır.Bu faktörler göz önüne alındığında her hastalığa standart tedavi yaklaşımı çoğu zaman yetersiz kalmakta ve aslında doğruda gözükmemektedir.Eklem ağrılarınızın aslında devam eden depresyonunuzla ilişkili olabileceğini, vücüdunuzdaki yaygın kaşıntılarınızın da aslında iltihaplı bağırsağınızla ilişkili olacağını akıldan çıkarmamalıyız.
Nihayetinde çok karmaşık gibi gözüken bu kronik hastalıklarınızın karmaşıklığından kurtulmanın yolu bu bağlantıların kurularak yeni bir yol haritası çizilmesiyle olacaktır.Yani kişiye özel tedavi yöntemleri geliştirmek , Biyofonksiyonel bakış açısının aslında merkezini oluşturmaktadır.
Hastalık dediğimiz şey aslında vücudun iç uyumu ve dengesinin (homeostazis) bozulmasıdır.Bu bozulmanın nedenleri iç ve-veya dış kaynaklı olabilir.Bu sebeplerin çoğu engellenebilir ve önlenebilir nedenlerdir aslında.Burada önemli olan hastalığın adı veya bu hastalığa hangi doktorun bakacağı değil hastalığa neden olan iç ve-veya dış etkenlerin bulunması ve insan vücuduna sistemsel ve bütünsel bakılmasıdır.
Hekimliğin bir çok yönüyle sadece uygulamadan ibaret olmadığı, tüm bilgi, beceri ve tecrübe, samimiyet ve güven odaklı bir sanat icrası olması gerektiği göz önüne alınırsa hastaya yaşam tarzı değişiklikleri öğretisi tedavinin önemli basamaklarındandır.Sadece hastalığın semptomlarını ortadan kaldırmaya çalışan uygulayıcı hekimlik anlayışının günümüzde yetersiz kaldığı düşünülürse ,çok yönlü bakış açısıyla insan vucudunu bir bütün olarak ele alıp, vücudumuzun en temel yapı taşı olan hücrelerimizin (yaklaşık 100 trilyon) çalışma sistemine göre yaklaşımlarımızı belirlersek o zaman asıl tedavi sürecini başlatmış oluruz.Çoğu zaman ruh ve fizik beden bütünlüğünün önemini unutmadan modern ve geleneksel tedavi yöntemlerini kullanarak hastalıkların ortadan kaldırılması veya geriye döndürülmesi mümkün olmaktadır.Burada amaç ruh ve beden sağlığının gücünü artırarak öncelikle hastalıkların oluşmasını önlemek veya insan vücudunun mevcut hastalıklarla başa çıkabilmesini sağlamaktır.Aslında hiç unutmamamız gereken en önemli şey vücudumuzun içinde çok güçlü bir şifa kaynağı bulunduğudur.Normal şartlarda kendi yaralarını onaran, kırık kemiği kaynatan, mikroplarla savaşarak enfeksiyonları yenen bir güç insan vücudunda var. Bize düşen ise bu gücü sürekli desteklemek, bu gücü zayıflatacak etmenleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.
Modern Tıp öğretisinin son bir-iki yüz yılda ortaya çıktığını, binlerce yıldır insan sağlığında kullanılan geleneksel yöntemlerin varlığı ortadayken, günümüzde insan sağlığını devamını sağlamak açısından tüm yöntemlerin beraber kullanılması gerektiği aşikardır.Yüzyıllar içerisinde
insanların, tabiatı ve insan bedenini gözlemlemesi neticesinde akupunktur, fitoterapi ve meditasyon gibi bir çok yaklaşım zamanla ortaya çıkmıştır.Standart Tıp eğitim ve öğretilerinin yanı sıra etkinliği kanıtlanmış doğal tedavi yöntemlerinin ,ilgili eğitimleri almış Tıp hekimleri tarafından uygulanması önem arz etmektedir.İçimizdeki doğal iyileştirici gücün şifanın en önemli kaynağı olduğunu unutmadan ,hastanın şikayetlerini geçici olarak tedavi etme adına dışarıdan bir madde vermek yerine insanın içindeki iyileştirici gücü desteklemek ve harekete geçirmek asıl tedavi yaklaşımını oluşturmalıdır.Uyguladığımız tedavi sürecinde hastalarımızın kendi vücutlarını ve işleyişini tanımaları hususunda eğitilmesi, tedavinin aktif bir süreç olduğunu ve bu süreçte hastamızın da aktif sorumluluk alması gerektiğini her zaman vurgulamaktayız.Hastada mevcut semptomların tedavi edilmesinin yanında sorunların asıl kaynağına inerek, vücudun ihtiyaçlarını belirleyip o yönde hamleler yaparak kalıcı tedavi yapmak hedef olmalıdır.Hastalığın vücudun hangi bölgesinde ortaya çıktığından ziyade altta yatan ana mekanizmayı çözmek ve hangi sistemler arasında nasıl bir iletişim ve bozulma olduğunu tesbit ederek yapılacak bir yaklaşım asıl sonuca bizi götürecektir.
18 yıllık hekimlik hayatımın son 5 yılında biyofonksiyonel tıp kriterleri çerçevesinde hastalarımızı değerlendirip, uyguladığımız tedavi süreçlerinde bir çok kronik hastalığa sahip ve ömür boyu ilaç kullanacağı söylenen kişilerin zamanla ilaçlarını azaltarak ,tamamen ilaçsız bir şekilde yaşamlarını sağlıklı bir şekilde götürme sürecini beraberce tecrübe ettik.
Özetle; İnsan vücudunun yaklaşık 100 trilyon hücreden oluştığunu, hastalık ve sağlık durumlarına hücre seviyesinden bakıldığında hücrenin ihtiyaçlarının tesbit edilip eksikliklerinin tamamlanması, hücrelerin mevcut toksik ve ağır metallerden arındırılması, hücrelerin üzerinde ekstra yük ve bozulma oluşturan oksidatif stres – inflamasyon – endotel disfonksiyonu – ruhsal yük – bozuk hormonal sistem – geçirgenliği bozulmuş bağırsak gibi bir çok nedenin tedavi edilerek, vücudun genel hatlarıyla desteklenerek iyileştirici gücün (bağışıklık sistemi) daha da güçlendirilerek günümüzde kesin tedavisi yok denilen nerdeyse tüm kronik hastalıkların aslında tedavisinin mümkün olduğunu unutmayalım.
!! Sağlık ve Şifaya giden yol aslında içimizdeki iyileştirici güçte saklı, bunu keşfedelim, sağlıklı yaşayalım ve yaşlanalım !!
Sağlıcakla kalın.