Sülük Tedavisine Bakışımız

Aslında tüm kronik hastalıklar hücrelerin ihtiyacı olan kan, oksijen, su, mineral ve diğer hayati maddelerin o hücreye ulaştırılamaması ve aynı zamanda fonksiyonel hücrenin işleyişi sonucu oluşan atık maddelerin (toksinlerin) hücreden  uzaklaştırılmaması sonucu başlar. Zaman içerisinde Metabolizmada  oluşan bozulma ve hatalar sonucu vücuttan bir kısım sinyaller ortaya çıkmaya başlar. (örneğin; ateş, aşırı terleme, nefes kokması, sürekli yorgunluk, bağırsak problemleri vs.) Ortaya çıkan bu sonuçlar aslında  vücuttan gelen imdat çağrılarıdır. Bu imdat çığlıklarını  yanlış  yorumlayıp hastalık-tedavi  zemininde  onları ağrı kesicilerle, ateş düşürücülerle vs. baskılamaya çalışmamız , işe yanıldığımız nokta burasıdır. Oysa hastalıklarda  yapılması gereken vücudun kendi iç mekanizmalarını harekete geçirmek, yani içimizdeki iyileştirici gücü aktive ve motive etmek olmalıdır. Şifaya giden yolun içimizdeki iyileştirici güçte olduğunu unutmaksızın kişiye  sağlığına  kavuşma istikametinde yardımcı olmaktır. Biz hastanın sağlığına ancak beden, duygu, düşünce/bilinçaltı ve ruhun bir bütün olarak tedavi edilmesi sonucu kavuşacağına inanıyoruz. Sülük tedavisi de bu yaklaşım anlayışı içerisinde çok önemli bir yere sahiptir.  Kliniğimizde tek bir tedavi değil birçok yöntemin birlikte uygulanması sonucu şifaya giden yolun açıldığını görüyoruz.

Hastalarımıza genel tavsiyemiz, Hastalık varsa tedavisi de vardır diyerek araştırmaları, vücutlarını tanımaya çalışmaları, bilinen modern ve geleneksel yöntemleri uygulayarak ve tedavi için ümitlerini kaybetmeden çaba göstermeleridir.

Sülüğün ağız salgısına muhteşem etkiler oluşturacak biyoaktif maddeleri koyan Allah cc, daha bilmediğimiz birçok canlı ve bitkilere de şifaya gitme yolunda yardımcı olabilecek etken maddeler koymuştur. Bize düşen bıkmadan usanmadan araştırmaktır. Bu mantık çerçevesinde modern çağımızda yüzyıllardır kullanılagelmiş tedavi yöntemlerimizi daha da geliştirerek tıp adamları ile istişare ederek mantıklı bir şekilde kullanılması gerektiğidir. Genelde gördüğümüz bazı yanlışlara değinmek gerekirse; Toplumun bir kesimi bu yöntemleri (Hacamat, Sülük) mucize gibi her derde deva gibi sunup merdiven altlarında sağlıksız koşullarda ve bilgi eksikliği ile yanlış kullanmaktadırlar. Diğer bir kesim de bu yöntemlere  hiç ilgi göstermeyerek ‘’ koca-karı ‘’ tedavisi olarak görmektedirler. Bizce, bu yöntemler gereğince ilgiyi hak ediyor ancak insanları aldatır düzeyde her derde deva gibi sunulmasını da doğru bulmuyoruz. Biz kabul edelim veya etmeyelim,  modern tıp anlayışımızın etkilendiği tıp adamları Hipokrat ve Galen dahi yaşadıkları devirlerde bu yöntemlerle ilgilenmiş ve tedavilerinde kullanmışlardır. Modern tıp anlayışımızla bu yöntemleri birlikte kullanmanın en doğrusu olduğuna inanıyoruz. Bunu da ancak tıp adamlarının yapması gerektiğini düşünüyoruz.

Koruyucu hekimlik maalesef ülkemizde gereğince anlaşılamamıştır. Bir çoğumuz hastalanmadan önce hekime gitmeyiz. Lokman Hekim in yüzyıllarca önce söylediği hasta olmadan önce tabip çağır ve hastalanmadan önce tabibe hürmet göster düsturunu hatırlamalıyız. Aslında vücudumuz tanıyıp, Nasıl ki en az yılda bir kez aracımız arızalanmadan önce bakıma götürüyoruz aynen öyle de en az yılda 2 kez doktora gidip vücut  rehabilitasyonu sağlanmalıyız.