FİBROMİYALJİ

FİBROMİYALJİ

FİBROMİYALJİ NEDİR ?

Fibromiyalji sendromu dediğimiz hastalık aslında  kas-iskelet sisteminde uzun süreli devam eden, vücutta yaygın ağrı ve hassasiyete yol açan bir yumuşak doku romatizmasıdır. Uzun süreli ağrı ve hareket kısıtlılığına yol açan sendromlar arasında fibromiyalji sendromu iş gücü kaybı ve ilaç-tedavi masrafları açısından ön sıralarda yer almaktadır. Çoğu zaman yumuşak doku romatizması yada kas romatizması olarak adlandırılmaktadır. Fibromyalji, giderek daha fazla tanınan ve tanı konulan  kronik bir hastalık olup, kas iskelet sisteminde yaygın ağrı ile karakterize  olup karşımıza daha çok  Ağrı, sertlik, yumuşak dokularda  hassasiyet, genel yorgunluk, algı – dikkatte  azalma  ve uyku bozuklukları şeklinde çıkmaktadır.


En sık görülen ağrılı bölgeler boyun, sırt, omuzlar, pelvis (leğen kemiği) ve uzuvlar (kollar ve bacaklar) olup herhangi bir vücut parçasında da ağrı ortaya çıkabilir. Her yaştan ve ırktan kadınların daha yüksek bir yüzdesi etkilenmesi söz konusu  ise de bu hastalık  erkekleri  ve  çocukları da etkileyebilmektedir. Hastalığın psikolojik semptomları ve psikolojik yönü olması nedeni ile de bu hastalarda sosyal problemlerin tedavisi de önemlidir. Psikolojik semptomların ağırlıkta olduğu hastalar bazen doktorlar tarafından yanlış bir biçimde etiketlenebilmektedirler. 

 

FİBROMİYALJİNİN OLUŞUM NEDENLERİ  NELERDİR ? 

Fibromiyalji sendromu’nun nasıl  geliştiği tam olarak bilinmemekle birlikte Yapılan araştırmalarda bazı teoriler ileri sürülmektedir. Bu teoriler arasında; uyku bozukluğu, ağrı algılama bozukluğu, santral sinir sisteminde nörotransmitter denilen kimyasal  maddelerin dengesizliği, sinir sistemi ve hormonal sistem bozukluğu, kas işlevlerinde bozukluk, sempatik sinir sisteminin aşırı çalışması vb. olarak sıralanabilir. 

Fibromiyaljinin  merkezi bir işlev bozukluğu olduğu  (sinir sistemi ve hormonal sistemde denge bozulması)  ve  nöroendokrin / nörotransmitter disregülasyonu (düzensizliği)  sonucu oluştuğu düşünülmektedir.

Fibromiyaljisi olan birçok hastada Bazı nörotransmitterlerin düzenlenmesindeki değişiklikler olduğu örneğin SEROTONİN  ve P maddesinin disregülasyonu (düzeninin bozulması)  ile  depresyonun yanı sıra ,ağrı, stres ve kaygı ile ilişkili beyin kimyasallarının değiştiği bilinmektedir.

Fibromyalji hastalarında artık artan sayıda bilimsel çalışmalar ile çoklu fizyolojik anormallikler tesbit edilmiştir. Düşük serotonin, melatonin, growth hormon ve triptofan seviyelerine ve sitokin  fonksiyonundaki anormalliklerin ,  HPA ekseninin bozulmasına  ( vücudun bir çok fonksiyonunun düzenlenmesinde ve vücudun strese karşı oluşturduğu cevabın oluşmasında HPA aksı çok önemlidir ),  Omurilikte P maddesinin düşük kan akışı seviyeleri ve beyinde talamus bölgesinde kan akımı düşüşü şeklindedir. Metabolizmada ve hormonal anomalilerde farklılıklar, sinirlerin aktivitesini etkileyen maddeler (nöroendokrin) ile kan akışının azalması ve azalmış mukavemet ve yorulmaya katkıda bulunur.

Fibromiyaljide yine bir çok kronik ve otoimmün hastalığa neden olan; kronik enflamasyonun  (iltihabi süreç)  olduğu bilinmektedir. Son çalışmalarda da fibromiyalji oluşumunda kronik enflamasyonun yanında mitokondrial disfonksiyon ve artmış oksidatif stresin önemli rol oynadığı kanıtlanmıştır.

Omurilikte yer alan birincil ağrı kontrol merkezinin çevre dokulardan gelen ağrı sinyallerini filtreleyemediği ve hafifletemediği de gösterilmiştir. Bu hastalarda Kaslarda mikro-sirkülasyonun (kılcal kanlanmanın) bozulduğu bu yönüyle de  aşırı egzersiz veya yoğun çalışmanın olumsuz etkiler ortaya çıkaracağı unutulmamalıdır.  

Vücudun herhangi bir bölgesine bası uyguladığınızda ağrı olmazken, fibromiyaljili hastalarda hafif uyaranlarda dahi ağrı olmaktadır. Fibromiyaljili hastaların aşırı duyarlı olması, tekrarlayan ağrılı uyaranların beyinde ağrının algılanmasını sağlayan bazı kimyasal moleküllerin (nörotransmitter) düzeylerinin artması ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Daha basit anlatımla merkezi sinir sisteminde yani beyinde ağrının değerlendirilmesi esnasında ortaya çıkan bazı kimyasal değişimler sonucu ağrı ne yazıkki olduğundan daha şiddetli algılanmaktadır. Ağrı sinyallerine duyarlılık arttığı için ağrı eşiğide düşmektedir. Fibromiyaljili hastaların beyinlerinde ağrı hafızası oluştuğundan ağrıyı unutamazlar.

Biyofonksiyonel Tıp bakışı ile insan vücuduna yaklaşım yazımızda belirttiğimiz ana hususlar çevresinde hücre ve dokuların bozulmasına neden olan temel mekanizmalar burada da geçerlidir.(yazının detaylarına web sitemizden ulaşılabilir) Wallace etyolojik (hastalığın nedenleri- klasik batı tıbbı) faktörleri özetler ve buna göre fibromiyaljide alt nedenlerin görülme sıklığı aşağıdaki gibidir:

• Bilinmeyen etiyoloji: % 40       
• Tek travma atağı: % 15      
• Zayıf vücut mekaniği:% 15           
• Enfeksiyon sonrası:% 10        
• Duygusal stres:% 10     
• Otoimmün hastalığa bağlı :% 5      
• Diğer nedenler:% 5      

FİBROMİYALJİDE KLİNİK BELİRTİ VE BULGULAR NELERDİR ? 

Klinik belirtileri kas-iskelet sistemine ait olanlar, kas-iskelet sistemi dışı olanlar ve eşlik eden belirtiler olarak üç kısma ayırmak mümkündür. 

A-  Kas İskelet Sistemine Ait Belirtiler: Ağrı, tutukluk, yumuşak dokularda şişlik hissi olarak sıralanabilir.
B-  Kas İskelet Sistemi Dışı Belirtiler: Yorgunluk, sabah tutukluğu, uyku bozukluğu, uyuşukluklar.
C- Eşlik Eden BelirtilerDuygusal değişkenlik, baş ağrısı, adet dönemi ağrıları, ishal veya kabızlık, kuru göz belirtileri, raynaud fenomeni (el ve ayaklarda soğukta oluşan renk değişikliği) vb.

Klinik bulgular; Fibromiyaljide  birden çok  belirti olabilmektedir.    

• Ağrı
• Tetik noktaları (kulunç noktaları)
• Yorgunluk
• Uyku sorunları
• Depresyon
• Ellerde hissizlik veya karıncalanma hissi
• Ayaklarda (parestezi, his azalması,uyuşukluk..)
• Yoğunlaşmada güçlük, dikkat ve hafıza zayıflığı
• Huzursuz bacak sendromu
• Ruh hali değişikliği
• Göğüs ağrısı
• Mesane sorunları
• Ağrılı menstrual dönemler
• Baş dönmesi
• Kaygı, stres
• İrritabl bağırsak semptomları
• Baş ağrısı ve yüz ağrısı

Romatoloji kliniklerinde görülen ağrılı hastaların bir çoğu aslında fibromiyaljidir. Fibromiyaljiden muzdarip hastalarda Fibromiyalji ağrısı şu şekilde tanımlanmıştır: Vücudun farklı bölümlerini etkileyen ve  farklı Yoğunlukta olan derin, yaygın ve kronik bir ağrıdır. Derin kas ağrısı, zonklama, seğirme, bıçaklanma şeklinde ağrı çekme olarak tarif edilmektedir.Özellikle sabah kalkıldığında daha şiddetli olan ağrı ve sertlik şikayetlerinin yine  soğuk ve nemli  hava maruziyeti ile arttığı ve bu ağrının sigara, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, aşırı fiziksel aktivite, aşırı hareketsizlik, gerginlik, sinirlenme, kaygı ve stres durumlarında daha fazla ortaya çıktığı bilinmektedir.  

Ağrılı nöbetler de karıncalanma gibi nörolojik şikayetlerin yanında  vücut ta yanma hissi de sıklıkla görülür ve ciddi rahatsızlığa neden olur. Hastanın Ağrı şiddeti ve vücutta sertlik durumu Sabaha karşı  genellikle daha kötüdür. Ağrıyı etkileyen ve  artıran  faktörler arasında soğuk / nemli hava, Restoratif olmayan uyku, fiziksel ve zihinsel yorgunluk, Aşırı fiziksel aktivite, fiziksel hareketsizlik, endişe ve stres sayılabilir. Fibromiyalji den muzdarip hastalarda Vücudun farklı bölgelerindeki pek çok noktalarda hassasiyet mevcuttur. Bu hem spontan hassasiyet hem de basınç hassasiyeti şeklindedir. Fibromiyaljiyi teşhis etmek için vücudun  en az 11 farklı noktasında tetik nokta tesbiti önemlidir. Romatoloji  kliniklerinde yapılan büyük hasta serilerinde Fibromiyaljinin belirtilerine ve sıklığına bakacak olursak; 

Semptomlar:  (ortalama-aralık
Birden fazla bölgede ağrı %100 (100)
Sertlik % 78 (76-84)
Her yerde acı %64 (60-69)
Yumuşak hassas dokular  %47 (32-64)
Yorgunluk  %86 (75-92)
Zayıf uyku  %65 (56-72)
Paraestezi  54 (26-74)
Kaygı % 62 (48-72)
Baş ağrısı  %53 (44-56)
Dismenore  %43 (40-45)
İrritabl bağırsak % 40 (30-53)
Huzursuz bacak sendromu  %31( 27-36)
Depresyon  %34 (31-37)
Raynaud sendromu  %13( 9-17)
Kadın üretral sendrom  %12 şeklinde rapor edilmiştir. 

Fibromiyaljinin yorgunluğu ise  en basit günlük faaliyetlerde bile kişiyi engelleyen her şeyi kapsayan bir tükenme şeklinde olup, bazen de hem zihinsel hem de fiziksel olarak Sınırlı bir işlev kabiliyeti şeklinde olabilir. Normalde yoğun çalışma sonucu oluşan yorgunluk dinlenme ve uyku ile düzelirken  fibromiyaljili  hastalarda sürekli devam eden bir yorgunluk söz konusu olup adeta tükenmişlik şeklinde olup  bazende kolunu bile kaldıramama hali olabilmektedir.

Fibromiyalji hastalarının uykuda derinleşmesine engel olan düzensizlikten dolayı bu hastalar sıklıkla gün içinde uykulu halde olup uyanıp yenilenmemiş gibi görünürler ve Bol bol uykuya dalmak için çaba sarf ederler. Fibromiyaljiyle ilişkili olarak Gece kas spazmları ve özellikle bacaklarda kasılmaya bağlı (periyodik ekstremite hareket bozukluğu veya gece gündüz miyoklonus) ve huzursuz bacak sendromu da olabilir. Sonuç olarak; hastalar acı çekerler ve uykunun derin restoratif aşamasını (dinlenme,tamirat,onarım )  kaçırırlar. (uykuda  4. evre). Dinlenemeden sabah yorgun şekilde kalkarlar.

Bazı çalışmalar göstermiştir ki, hastaların gece uykuda sıklıkla beyin aktivitelerinin patlamaları şeklinde yarı uyku yarı uyanıklık şeklinde  alfa dalgası hakimiyeti olan safhada oldukları ve  hastaların derin uykuya giremedikleri tespit  edilmiştir. Normalde gece delta dalgalarının yoğun olduğu derin uyku sürecinde growth hormon ( büyüme hormonu ) salınımı olmaktadır.

Fibromiyaljide derin uykuya girilemediğinden growth hormon salınımı azalmaktadır.Çocuklar ve gençlerde growth hormon büyüme ve gelişmeyi sağlarken erişkinlerde ise hücrelerin ve dokuların yenilenmesi, tamiratı ve gençleşmesini sağlar. Günlük yaşam esnasında fizik aktivite, dış maruziyetler ve metabolik olaylar neticesinde hücre ve dokularda mikro hasarlar meydana gelmektedir. Bu hasarların tamiratı açısından growth hormon salınımı çok önemlidir. Fibromiyaljide yeteri düzeyde growth hormon salınamadığından yıpranan hücre-doku-kasların tamiratı ve yenilenmesi sekteye uğrar buda sürekli ağrı ve halsizliğe neden olur.  


Fibromyaljiye yakalanmış birçok hasta da Baş ağrısı ve yüz ağrısı ,Boyun ve omuzlarda hassasiyet veya sertlik, Çene eklermi (Temporomandibular eklem (TMJ) disfonksiyonu ve  Çene eklemlerini ve çevreleyen kasları etkileyen patolojik durumlarda  sıklıkla görülür. 

FİBROMİYALJİ NASIL TEŞHİS EDİLİR ?

Fibromiyalji teşhisinde kesin laboratuvar testleri yoktur . Doktorlar hastaya hastalarda doktora  güvenmeli, hastaların geçmişleri, hastalıkta kendini bildiren belirtiler, fizik muayene ile  manuel triger-point  noktası (ağrılı sertleşmiş noktaların) incelemesi ve tespiti, birden çok triger point ( kulunç nokta varlığı)  ve karakteristik yerlerde olması teşhiste önemlidir. Fibromyalji hastasının doğru bir teşhis alması için geçen süre, ortalama 5 yıl olarak tahmin edilmektedir. 

Birçok doktor bu hastalık hakkında hala yeterince bilgi sahibi değildir veya fibromiyalji hakkında yeterli eğitim alınmamıştır. Laboratuvar testlerininde  sıklıkla negatif olduğunu ve birçok fibromiyalji semptomunun diğer hastalıkların semptomları ile benzediğini , mevcut semptomların fibromiyaljiye ait olup olmadığının kanıtlanmasının  zor olduğundan, kapsamlı araştırmanın zor ve masraflı olduğundan çoğu zaman doktor ve hastalar  açısından hastalığın seyri ve teşhisi  hayal kırıklığına uğramaktadır.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta da romatoid Artrit veya lupus gibi diğer hastalıkların varlığında  fibromiyaljiyi ekarte etmede yaşanan  zorluktur. Burada Fibromiyaljiye özel kendi karakteristiği ile teşhis etmek önemlidir.

Fibromiyalji tanısı almak için hasta aşağıdaki tanı ölçütlerini karşılamalıdır.  

1.Vücudun dört kadranının tamamında en az 3 ay boyunca süren yaygın ağrı,

2.Belirtilen 18 noktadan en az 11 tanesinde hassasiyet  veya ağrı olduğu ve basınç uygulandığında hassas noktaların tespiti önemlidir. (fibromiyalji tanısında; hastanınen az 3 ay boyunca süren yaygın ağrıları var  ve vücut da en az 11 nokta var)  

Belli sayıda Triger hassas noktaların varlığı tüm doktorlarca kabul görmesede önemlidir.  Fibromiyalji teşhisinin konulması çok da kolay değildir; çünkü hastalığa özgü bir laboratuvar testi yoktur. Benzer şikayetleri yapabilecek başka bir hastalık olduğundan olmadığından emin olmak gerekir. Hasta, hekim tarafından dikkatlice muayene edilmeli, gerutin  biyokimya ve kan tahlilleri istenmeli ve tiroid fonksiyon testleri vb.yaptırılmalıdır. Genelde uzun süren kas-iskelet sistemi ağrısı ile birlikte yorgunluk ve vücudun belirli bölgelerindeki hassas noktaların varlığı ile fibromiyalji sendromu tanısı konulur. 

FİBROMİYALJİ ORTAYA ÇIKMASINDA RİSK FAKTÖRLERİ VARMIDIR ? 

  • Cinsiyet:Erkeklere göre kadınlarda daha fazla oranda görülür.
  • Yaş:En sık erken ve orta yetişkin dönemde görülür. Ancak çocuklarda ve daha yaşlılarda da görülebilir.
  • Uyku düzeninin bozulması:Fibromiyalji  sendromunu nasıl etkilediği tam olarak bilinmemektedir. Kas spazmı ve huzursuz bacak sendromu (Bacaklarda ortaya çıkan, tam olarak tarif edilemeyen ve uykuya dalmaya engel olan garip duyu hissi) veya uyku apne sendromu (uykudayken solunumun kısa süreli durması) ile birlikte olabilir.
  • Aile öyküsü:Bu hastalık, aile öyküsü olanlarda daha fazla görülmektedir.
  • Romatizmal ve otoimmün hastalıkların varlığı:Romatoid artrit, haşimoto troiditi , lupus veya ankilozan spondilit gibi romatizmal hastalıkların varlığı fibromiyaljiye yatkınlık oluşturabilir.
  • Barsak flora ve duvar geçirgenliği bozuk olan kişiler.

 

FİBROMİYALJİDE KLASİK TEDAVİ NASIL OLUYOR ?

Her hastalıkta olduğu gibi hastanın bilgilendirilmesi ve eğitimi çok önemlidir. Hastaya sanıldığının aksine hastalığının “gerçek” olduğunu  ancak sakat bırakıcı bir hastalık olmadığı anlatılmalıdır. Tedavi uzun sürebilir ve bulgularda belirgin düzelme olana kadar hekimin düzenli takibi gerekebilir. Klasik batı tıbbı  yaklaşımında Fibromiyaljinin tedavisinin temelini ilaç tedavisi ve fizik tedavi uygulamaları oluşturmaktadır.

Hastanın öncelikle bu hastalığın uzun süreli bir hastalık olduğunu ve ağrının sürekli olmasına rağmen, vücuda zarar vermediği anlatılmalıdır.  İlaç Tedavisinde; antidepresanlar, kas gevşeticiler, ağrı kesiciler, uyku düzenleyici ilaçlar, magnezyum tedavileri genellikle uygulanmaktadır. Son zamanlarda antioksidan özelliği olan vitaminlerinde bu hastalıkta yararlı olduğu gösterilmiştir. Uzman hekim tarafından uygulanan tetik nokta enjeksiyonları fibromiyaljide oldukça etkilidir. Fizik tedavi uygulamalarında ise sıcak paketler, derin ısıtıcılar ve ağrı kesici özelliği olan elektriksel stimülasyon ile olumlu sonuçlar alınmaktadır. Egzersiz hastalıkta en önemli tedavi ve korunma yöntemidir. Özellikle gevşeme ve germe egzersizleri, yürüyüş, yüzme ve bisiklete binme oldukça etkilidir. Egzersiz tipi ve şiddeti hastaya göre ayarlanmalıdır. Kas gerginliklerinin azaltılmasında masaj gevşeme ve basınç teknikleri olumlu etkiler sağlar. Hastalara ayrıca kendilerine ve sağlıklarına daha çok zaman ayırmaları, yoğun çalışma sırasında sık sık ara vermeleri, günlük işlerinde kendilerini fazla zorlamamaları önerilmelidir. 

Ağrı yönetimininde, düzenli egzersiz ve germe programı ile, kas tonusunun korunmasına yardımcı olunmalı ve sağlamlık artırılmalıdır.,Hastanın özellikle  huzursuz bacakları veya periyodik ekstremite rahatsızlığı, hareket bozukluğu varsa gerektiğinde uyku ilacı verilebilmektedir. Eğitimli bir profesyonelle yapılan danışma oturumları ile kişiye hastalık hakkında gerekli bilgiler verilmeli hastanın ailesi içinde iletişim ve anlayışı geliştirmeye yardımcı olunmalı ve daha sağlıklı ilişkiler kurmaya yardımcı olunmalıdır.

PEKİ FİBROMİYALJİDE  BİYOFONKSİYONEL  YAKLAŞIM NASIL OLUYOR?  

Uzun yıllardır özellikle romatizmal ve otoimmün hastalıklar üzerindeki bilgi, deneyim ve tecrübelerimizden yola çıkarak, fibromiyalji başta olmak üzere birçok kronik-romatizmal-otoimmün hastalıkların ortaya çıkışında, öncelikle fizik bedenimizde ortaya çıkan bir takım belirti bulguların biranda ortaya çıkmadığını, belirli bir zaman diliminde bizim yaptığımız birtakım hatalar ve maruz kaldığımız dış etkenler  ve genetikte var olan mirasımızın üzerine bir dizi karmaşık etyopatogenetik değişimler neticesinde hastalıkların meydana geldiğini bilmekteyiz.

Fizik bedenimizde ortaya çıkan bir takım bulguların ve adına hastalık dediğimiz ve klasik modern tıbbın bir kısım isimlerle adlandırdığı bu durumlar aslında bir sonuçtur. Bu sonucu ortaya çıkaran nedenler açısından vücudumuzda meydana gelen fiziki-ruhi ve enerjisel değişimleri göz önünde tutmak bizim yaklaşımımızda  çok önemli yer tutmaktadır. Fizik bedende ortaya çıkan hastalıkların ortaya çıkmasında öncelikle beyin omurilik sistemi ve (otonom sinir sistemi) vejetatif sinir sisteminde birtakım kimyasal değişimler olduğunu, hipotalamo-hipofizer hormonal aksda patolojik değişimler olduğunu  ve bu değişimlerin gerisinde ise bir sarkaç misali sürekli uç noktalarda değişimler yaşayan duygu bedenimiz olduğunu biliyoruz.

Duygularımızdaki bu uç noktalardaki salınımların gerisinde de yoğun-karmaşık –yorgun ve sürekli bombardımana açık bilinçaltımızın olduğunu, bilinçaltımızın da bu hale gelmesinde  sürekli çökmeye musait  ruh bedenimiz olduğunu ve neticede adına hastalık dediğimiz bir takım belirti ve bulguların ortaya çıkmasında duygu bedeni, bilinçaltı ve ruh bedenimizin de etkilendiğini  ve değişime uğradığını unutmamalıyız. Bir taraftan bu değişimler yıllar içerisinde olurken neticede beyin omurilik sistemindeki  (hipotalamo-hipofizer hormonal aksda – vejetatif sinir sisteminde patolojik değişimler) kimyasal değişimler neticesinde vücudumuzda canlılığı sağlayan en küçük birim olan hücrelerde olumsuz  değişimler ortaya çıkmaktadır. Bu değişimlerin devamında hücrede bozulmaya yol açacak  (hipoksi, inflamasyonda artış, asidoz, antioksidan kapasitede düşüklük ve yetersiz detoksifikasyon ) reaksiyonlar  neticesinde zamanla  dokulardaki hücreler bozulmaya başlamakta bu bozulma uzadığı ve önlem alınamadığı durumda hücrenin DNA sında da  patolojik değişimler ortaya çıkararak  Kronik hastalığa  giden bir kısım süreçler yaşanmaktadır. 

Bir hücre;  normal şartlarda yeterli düzeyde vitamin-mineral-eser elementleri sağladığı, yeterli seviyede kanlanması ve oksijenlenmesinin olduğu, yeterli seviyede atıklarının tahliye edilebildiği ve hiçbir olumsuz etkiye (beslenme hataları,serbest oksijen radikalleri,aşırı strese maruziyet  vb) maruz kalmadığı durumda  sağlıklı halini devam ettirebilir.

İhtiyaçların belli nedenlerle karşılanamadığı, toksik atıkların yeterli seviyede atılamadığı  ve sürekli stresor  faktörlere  maruziyet durumunda o hücrenin yapısının ve fonksiyonunun bozulmaya başlaması beklenen bir sonuçtur. Hücrelerdeki bu bozulma süreci belli bir zaman zarfında olmakta (aylar-yıllar) ve sürecin sonunda  yavaş yavaş dolan bir bardağın , dolduktan sonra en ufak bir su damlası ile taşması misali bir anda hiçbir şey yokken veya birtakım  belirtiler  varken  hastalık bir anda ortaya çıkıverir. Genel pratiğimizde bize gelen hastalarımızın nerdeyse hepsinde bu sürecin aşağı yukarı bu şekilde seyrettiğini görmekteyiz. 

PEKİ BİYOFONKSİYONEL  TEDAVİ  YAKLAŞIMI  NASIL OLMAKTADIR? 

Yukarıda da anlatıldığı üzere hastalıkların ortaya çıkışında hücrelerin nasıl bozulduğu ve bu bozulmanın başlaması ve bozulmanın devam etmesinde , fizik beden –beyinomurilik kimyası ,hpa aksı-duygu-bilinçaltı-ruh beşlemesinde meydana gelen değişimler ve bu değişimlerin devamında hücrelerin bozulmasına yol açan şartların oluşması (asidoz-hipoksi-antioksidan kapasitenin azalması-yetersiz detoksifikasyon-artan inflamasyon-vejetatif sinir sistemi disregülasyonu.. ) ve kronik halde devam etmesi ; tedaviye yaklaşımda ana odak noktamızı oluşturmaktadır. 

Öncelikle yukarıda daha detaylı değinildiği üzere sağlıklı hücreyi fabrika ayarlarından uzaklaştıran olumsuz şartların düzeltilmesi, öncelikle hücrelerin ana ihtiyaçlarındaki eksikliklerin belirlenerek  bu eksikliklerin tedavisi, hücre üzerinde strese yol açan şartların düzenlenmesi-azaltılması  ve hücrede  yeterli derecede detoxa (toksinlerden arınma)  yardımcı olunması üzerine tedavimizi özetleyebiliriz. 

Bir taraftan hücrelerin üzerindeki olumsuz şartları düzeltirken  (asidoz – hipoksi – antioksidan kapasite azalması – yetersiz detoksifikasyon – artan inflamasyon – vejetatif sinir sistemi disregülasyonu.. ) , diğer taraftan bu şartların oluşmasındaki ana etmenlerdeki  ( fizik – duygu  – bilinçaltı – ruh ) sıkıntıların giderilmesi, nihayetinde hücrelerin bozulması ile hücre DNA sında meydana gelen ve hücrenin sağlıklı çalışmasını engelleyen bozulmanın tedavi edilmesiyle varmak istediğimiz hedefe varmış oluyoruz.

Burada tedavi yaklaşımımızı ana hatlarıyla özetle ifade ederken bu uyguladığımız tedavilerde modern ve tamamlayıcı tıp uygulamalarından faydalanarak ve tecrübelerimizi de  ortaya koyarak hastalarımızı tedavi etmekteyiz.   İçinizdeki iyileştirici gücü harekete geçirerek, iyileşmeye inanarak biyofonksiyonel yaklaşımla şifaya adım atmak sizin elinizde… 

Dr.Yasin SERT