Ankilozan Spondilit (AS) halk arasında iltihaplı omurga – bel romatizması olarak bilinen, dünya genelinde görülme sıklığı % 0.1-1.4 arasında değişkenlik gösteren , omurgayı etkileyen kronik, ilerleyici, ağrılı romatizmal bir hastalıktır.
ANKİLOZAN SPONDİLİTİN SEBEBİ NEDİR?
Nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Günümüzde kalıtımın önemli rolü olduğu bilinmektedir. Bu nedenle genetik geçiş araştırılmalıdır. Her AS’li anne veya babanın çocuğu AS’li doğmaz. Bu genetik geçiş oranı %15 civarındadır. AS’li çoğu hasta HLA-B27 denilen bir gene sahiptir. Bununla birlikte, AS’nin ortaya çıkması için mutlaka HLA-B27 genini taşımak gerekmez. Ayrıca HLA-B27 pozitif insanların çok büyük bir bölümünde de AS ortaya çıkmamaktadır. Diğer genlerin de AS oluşumuna katkısı olabileceği düşünülmektedir. Genetik sebepler haricinde enfeksiyonlar ve çevresel faktörlerin de hastalığı tetikleyici olduğu düşünülmektedir.
ANKİLOZAN SPONDİLİT HANGİ YAŞLARDA GÖRÜLMEKTEDİR?
Genellikle genç yaşlarda ortaya çıkmaktadır. En çok 20 ile 40 yaş arasındaki genç erkekler başta olmak üzere kadınları ve ergenlik dönemindeki çocukları da etkiler. AS, ülkemizdeki her 1.000 kişiden 5’inde; her 200 erkek ve her 500 kadının birinde görülür. Ortalama başlangıç yaşı 24 olup, erkeklerde kadınlara oranla 3 kat daha sık görülmektedir.
ANKİLOZAN SPONDİLİTTE VÜCUTTA NERELER ETKİLENİR?
AS’te en tipik olarak omurgada, omurga ile kalça kemiği arasında bulunan eklemde (sakroiliak eklem), kalça eklemlerinde ve göğüs kafesinde inflamasyon (yangı) yaşanır. Periferal eklem tutulumu daha az olmakla birlikte başta ayak topuğu olmak üzere, kasların kemiğe yapışma yerlerinde de olabilir,bu duruma “entezitis” adı verilir. AS’de, ayak bileği, diz gibi büyük eklemlerde simetrik olmayan ağrı, şişlik, kızarıklık – (artrit) gelişebilir. Kalça, el ve ayağın küçük eklemlerinde de artrit olabilir. Göz ve kalp gibi eklem harici organlarda da inflamatuar (iltihabi, yangısal) lezyonlar görülebilir.
ANKİLOZAN SPONDİLİTTE HASTALARIN ŞİKAYETLERİ NELERDİR?
Meydana gelen inflamasyona bağlı hastada özellikle gecenin 2. yarısında veya sabaha karşı ya da istirahat etmekle artan yoğun ağrı ve hareket kısıtlılığı yaşanır. AS’in en karakteristik ağrı özelliği bu şekilde seyretmektedir. Bu tür ağrının sebebi bağışıklık sisteminin patolojik inflamatuar tepkisidir. Bu yakınmalar 3 aydan uzun sürmektedir.
Hastalarda erken dönemde kilo kaybı, yorgunluk, ateş ve gece terlemeleri olabilir. İnflamasyon sırtta ve göğüs kafesinde olmuşsa solunum zorluğu olabilir. İleri dönemde omurga ve eklemlerdeki değişikliklere bağlı şekil bozukluğu ve kamburluk olabilir.
AS’te eklem harici organlarda da şikayetler olabilmektedir. Gözde kızarma, ağrı, ışığa karşı hassasiyet olabilir. AS’li hastaların %40’ında göz iltihaplanmalarından olan iritis veya üveitis (gözün beyaz kısmında birkaç gün veya daha uzun süren kızarıklık, ağrı veya bulanık görme) gelişebilir. İlk bulgu görme bulanıklığı olur ancak çok şiddetli göz ağrısı da olabilir. Erken tedavi almak ilerlemeyi önlemek açısından önemlidir.
ANKİLOZAN SPONDİLİT TANISI NASIL KONUR?
Kesin tanı kan tahlili, röntgen ve MR ile konur. İnflamasyon sonucunda bahsedilen kemikler birleşerek tek bir kemik halini alır. Radyolojik olarak yapılan incelemelerde kemiklerin bu şekli almış olması tipiktir.
ANKİLOZAN SPONDİLİT TEDAVİSİ
AS genel olarak hastanın yaşam kalitesini düşüren romatolojik bir hastalıktır . Tedavisinde hastayı rahatlatabilmek adına eklemlerdeki ağrıyı ve inflamasyonu azaltıcı, engelleyici bir takım ilaçlar başlanmaktadır.
Non Steroid Anti İnflamatuar İlaçlar, Steroidler, İmmun Sistemi Baskılayıcı İlaçlar, son aşamada da cerrahi tedaviler devreye girmektedir. Ancak bu ilaçların bir çoğu oldukça güçlü ve direkt olarak bağışıklık sistemi üzerine etki eden ilaçlardır. İlaç alınmadığı durumda hastalığın seyri hızla kötüleştiğinden, şikayetler arttığından ilaçları kullanmak zorunda olan hastalar; bir de bu ilaçların yan etkileriyle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. İlaç alınmama durumu da imkansız olan bu hastalık grupları hastaları çaresiz bir kısır döngünün içerisine hapsetmiş bulunmaktadır.
BİYOFONKSİYONEL TIP BAKIŞI İLE ANKİLOZAN SPONDİLİT
Biyofonksiyonel Tıp bakışı, vücudu bir bütün olarak incelemekte ve lokal hastalığa odaklanmaktan ziyade hastalığın kökenini irdelemeyi seçmektedir. Hastalığımızın adı bu yazıda Ankilozan Spondilit olabilir ancak önemli olan bu tarz hastalıkların zemininde yatan benzer süreçleri inceleyip, oradaki problemleri ortadan kaldırmaktır.
Aslında bütün kronik hastalıkların zemininde, vücutta değişik derecelerde mevcut bulunan kronik inflamasyon vardır. Kronik inflamasyon arttıkça kronik hastalıklar meydana gelirken, artan kronik hastalıklarsa bu inflamasyonu iyice artırmaktadır. Bu da vücudumuzda içinden çıkılamayacak bir kısır döngüye sebep olmaktadır.
Gelin inflamasyonun ne demek olduğuna hep beraber bir bakalım. İnflamasyon herhangi bir nedenle hasarlanmış hücre ve dokulardan vücudu temizleyerek tamir eden ve olayları sınırlayan duruma verilen isimdir.” Ee bunun neresi kötü?” diyeceksiniz ve çok haklısınız. Bu aslında bizi koruyan mükemmel ince bir mekanizmadır. Ancak her şey gibi bu mekanizmanın da dengede olması gerekmektedir. İşte sorunumuz tam olarak burada başlar.Bozulan denge neticesinde artan ve uzun süre devam eden inflamasyon başlı başına ana sorundur.
Sizce neden son yıllarda bu tarz kronik hastalıklarda patlama yaşanmakta?
Değişen yaşam koşulları nelerdir ki bu derece hasta bir toplum haline geldik?
Hala bu konularda araştırmalar devam etmekte ise de bilinen bir şey var ki o da sürekli olarak yoğun toksinlere maruz kaldığımızdır. Modern ve tüketim çılgınlığına erişmiş bir dünyanın taleplerine yetişebilmek adına sektörlerin yapmış olduğu ufak hileler… Ufak mı dedim? Hemen düzeltmeliyim. Vücudumuz için korkunç derecede büyük olan hileler. Gün içerisinde en başta beslenme ile maruz kaldığımız sayısız kimyasal maddeler, hava kirliliği ile soluduğumuz zehirli gazlar gibi zararlı unsurlar geçmişten günümüze inanılmaz derecede artmış bulunmaktadır. Benzer sebeplerle aldığımız gıdalardaki besin değerleri inanılmaz ölçüde azalmıştır. Neden basit bir üst solunum yolu enfeksiyonundan günlerce kurtulamıyoruz; ya da aynı şekilde 1 yıl içerisinde kaç kere hastalanıyoruz ? Eski günlerinize oranla sağlıksız günlerinizin arttığını, ilaçsız günlerinizin azaldığını fark ediyorsunuz değil mi ?
İşte sorun bu. Bu kadar zararlı madde ile baş etmeye çalışan bağışıklık sistemimizin artık kafası allak bullak ve ne ile savaşacağını bilemez durumda. Ya her şeye aşırı tepki vermeye başlıyor ve kendi sağlıklı hücrelerine de saldırıyor ki tıp dilinde biz bu duruma otoimmün tepki diyoruz; ankilozan spondilit ya da diğer romatizmal-otoimmün hastalıklarda olduğu gibi bağışıklık sistemimiz sağlam doku ve hücrelere saldırıyor ya da kendini tetikleyen herhangi bir unsura karşı başladığı savunmayı sona erdireceği noktayı bilemiyor ve kronik hale geliyor; dema ede gelen uzayan süreçte ise vücudumuzu basit bir üst solunum yolu enfeksiyon ajanına karşı dahi koruyamayacak hale geliyor.
Peki biyofonksiyonel bakış açısı bize ne sunuyor? Sadece ilaçların ve hekimin içinde bulunduğu bir tedavi süreci değil; asıl olması gerektiği gibi hastayı tedavi sürecine dahil ediyor. Hastayı bir makine parçası gibi değil; biyofonksiyonel bütünlüğü olan bir çerçevede değerlendiriyor. Bahsettiğimiz toksinlere en çok maruz kaldığımız mide barsak sistemini ele alarak, yaşam şeklini tamamen değiştirip özellikle bağırsakları ön plana çıkaran bir tedavi yaklaşımı sunuyor. Bu organlardaki hasarları gidermeye çalışıyor.
Son yıllarda pek çok TV programında görmüş ya da yapılan çalışmalarla karşılaşmış olmalısınız. “Geçirgen Bağırsak” sorunu. Bu kadar çok kimyasala, gereksiz antibiyotik kullanımı ile antibiyotiğe, siz direk ilaç olarak içmemiş olsanız bile yine yediğiniz hayvansal gıdalara karıştırılmış olan antibiyotiklerden, tarım ürünlerinde kullanılan pestisitlerden vücudunuza aldığınız antibiyotikler ile yine modern dünyanın ve zaman azlığının doğurduğu yepyeni bir beslenme alışkanlığı ile bağırsaklarınızı tamamen bozulduğunu biliyor muydunuz? Acaba düşündüğüzde ailenizde, çevrenizde kaç insanda bir şekilde mide bağırsak problemlerinden herhangi birisi mevcut? Sorunun temeli bağırsakların geçirmemesi gereken maddeleri vücuda geçirmeye başlaması ve aşırı yük altında kalan bağışıklık sistemi hücrelerinin aşırı yorgun savaşçılara dönüşmesiyle başlamış oluyor.
Ankilozan Spondilit, Romatoid Artrit gibi romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, allerjik hastalıklar, stres, kronik yorgunluk, depresyon, fibromyalji… İşte bunlar veya benzerleri sadece bu bozulan sistemsel dengenin sonucu gibi gözüküyor.
Biyofonksiyonel Tıp tedavi sürecine hastanın beslenme alışkanlıklarını değiştirip, bağırsak duvar geçirgenliği ve flora düzenleniyor. Bağışıklık sistemine, sinir sistemine ve diğer sistemlere reset atıp hücrelere hatıratma yapılıyor. Bu şekilde aslında varolan vücudunuzun kendi iyileşme sürecini ortaya çıkmış oluyor. Yani sorunun kökenine inmek ! İşte işin püf noktası. Yaşam tarzı değişikliği ile kullandığı ilaç sayısı ve miktarı azalan hastalar, iyileşen hastalar ve artık mutlu-huzurlu insanlar…
Mutlu insanlarla da mutlu toplumlar…
ANKİLOZAN SPONDİLİTİ OLAN HASTALARIMIZA TAVSİYELERİMİZ
AS’i olan hastaların klinik tablolarındaki seyir son derece farklı olmaktadır. Kimi hasta çok ağır bir tablo ile seyrederken, kimisinde ise oldukça hafif bir klinik tablo görülebilmektedir. Bunun sebebi tahmin edilebileceği gibi genetik faktörler yanın da tabiî ki maruz kalınan çeşitli çevresel etmenlerdir.
- O halde bizim beslenmemizi düzenlememiz burada en önemli basamaklardan birisi olmalıdır.
- Bağışıklık sistemini olumlu yönde etkileyen spor yapma da oldukça güzel bir seçim olacaktır. Ancak vücudu yoracak ağır sporlardan ziyade yüzme ve germe sporları çok daha faydalı olacaktır.
- Stresten olabildiğince uzak durmaya çalışmak da bağışıklık sistemini olumlu yönde etkileyecektir. Spor , yürüyüş , nefes terapileri vb. bu konuda da çok etkili bir tercihlerdir.
- Vücudunuzdaki sorunun temeli olan kronik inflamasyonu ve toksin yükünü azaltacak doğal tedavi yöntemleri ile yaşam kalitenizi artırabilir, ilaç mahkumiyetinizden ve ilaçların sebep olduğu yan etkilerden kurtularak kendinize yeni bir şans verebilirsiniz. Vücudumuz tüm iyileşme mekanizmaları ile donatılmış durumdadır. Vücudun asit ve toksin yükünün azaltımı, bağışıklık sisteminin aşırı uyarılganlığının dengelenmesi, vücuda giren oksijenin artırılması, vücudun ihtiyaç ve eksiklerinin tamamlanması, oksidan stresin azaltılması, bağ dokunun arındırılması ve resetlenmesi şeklinde iyileştirici gücün ortaya çıkarılması en büyük hedefimiz olmalı.
Hastalıklarınız karşısında çaresiz değilsiniz. Gelin yeni bir tarz ile biyofonksiyonel tıp bakışını yakalayın, yeni bir gün doğumunda pencerenizi açın, sağlığa ve şifaya giden yolda bir adım atın.
Sağlıcakla kalınız….